[14] Dünyanın ışığı sizsiniz. Dağ üzerindeki şehir gizlenemez. [15] İnsanlar da ışık yakıp kile altına komazlar, ancak onu şamdana korlar; ve evde bulunanların hepsini aydınlatır. [16] Sizin ışığınız insanların önünde böyle parlasın da, sizin iyi işlerinizi görsünler, ve göklerde olan Babanıza hamdetsinler.
[1] HÜKMETMEYİN ki, hükmolunmıyasınız. [2] Çünkü ne hükümle hükmederseniz, onunla hükmolunacaksınız; ölçtüğünüz ölçü ile de size ölçülecektir. [3] Ve niçin kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği seçmezsin? [4] Yahut nasıl kardeşine: Bırak, gözündeki çöpü çıkarayım, dersin? İşte, mertek senin gözünde! [5] Ey ikiyüzlü, önce kendi gözünden merteği çıkar, o vakit çöpü kardeşinin gözünden çıkarmak için iyi görürsün.
[16] Ve kimse bir eski esvap üzerine yeni kumaş komaz; zira konulan yama esvaptan koparır ve yırtık daha kötü olur. [17] İnsanlar da yeni şarabı eski tulumlara komazlar; yoksa tulumlar patlar, şarap dökülür ve tulumlar telef olur. Ancak yeni şarabı yeni tulumlara korlar, her ikisi de korunmuş olur.
[24] Fakat Ferisiler işitince dediler: Bu adam ancak cinlerin reisi Beelzebul ile cinleri çıkarıyor. [25] Ve İsa düşüncelerini bilerek onlara dedi: İçinde ayrılık olan her ülke çöl olur; ve içinde ayrılık olan hiç bir şehir yahut ev durmaz. [26] Ve eğer Şeytan Şeytanı çıkarırsa, kendisinde ayrılık olur; imdi, onun ülkesi nasıl durur? [27] Ve eğer ben cinleri Beelzebul ile çıkarıyorsam, oğullarınız kimle çıkarıyorlar? Bundan dolayı onlar sizin hâkimleriniz olacaklardır. [28] Fakat cinleri Allahın Ruhu ile çıkarıyorsam, bu halde Allahın melekûtu üzerinize gelmiştir. [29] Yahut bir adam kuvvetlinin evine nasıl girip de eşyasını soyabilir? Eğer önce kuvvetliyi bağlarsa, o zaman evini yağma eder. [30] Benimle beraber olmıyan bana karşıdır, ve benimle beraber devşirmiyen dağıtır.
[1] Ogün İsa evden çıktı, deniz kenarında oturdu. [2] Ve yanına öyle büyük kalabalık toplandı ki, kendisi bir kayığa binip oturdu; ve bütün kalabalık kıyıda durdu. [3] Ve İsa onlara mesellerle çok şeyler söyliyerek dedi: İşte, ekinci tohum ekmeğe çıktı; [4] ve ekerken, bazıları yol kenarına düştü, ve kuşlar gelip onları yediler; [5] ve başkaları toprağı çok olmıyan kayalıklar üzerine düştü, ve hemen sürdü, çünkü toprağın derinliği yoktu; [6] ve güneş doğunca yandı, ve kökü olmadığı için kurudu. [7] Ve başkaları dikenler üzerine düştü, dikenler çıkıp onları boğdular; [8] ve başkaları iyi toprak üzerine düştü, bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı otuz kat semere verdiler. [9] Kulakları olan işitsin. [10] Ve şakirtler gelip İsaya dediler: Neden onlara mesellerle söyliyorsun? [11] Ve o cevap verip dedi: Göklerin melekûtu sırlarını bilmek size verilmiştir; fakat onlara verilmemiştir. [12] Zira kimin varsa, ona verilecek ve artırılacaktır; fakat kimin yok ise, kendisinde olan da ondan alınacaktır. [13] Bundan dolayı onlara mesellerle söyliyorum; çünkü gördükleri halde görmezler, işittikleri halde işitmezler, ve anlamazlar. [14] Ve onlar için İşayanın: “İşittikçe işiteceksiniz de, hiç anlamıyacaksınız; Ve gördükçe göreceksiniz de, hiç seçmiyeceksiniz; [15] Çünkü bu kavmın yüreği kalınlaştı, Ve kulakları ile ağır işittiler, Gözlerini de kapadılar; Olmıya ki, gözlerile seçeler, Ve kulakları ile işiteler, Yüreklerile de anlıyalar, Ve tekrar döneler de, Ben onlara şifa vereyim,” diyen peygamberliği yerine geliyor. [16] Fakat ne mutlu sizin gözlerinize, çünkü görüyorlar; ve sizin kulaklarınıza, zira işitiyorlar. [17] Çünkü doğrusu size derim: Bir çok peygamberler ve salih adamlar gördüğünüz şeyleri görmek dilediler, görmediler; işittiğiniz şeyleri işitmek dilediler, işitmediler. [18] İmdi, ekinci meselini siz dinleyin. [19] Kim melekût sözünü işitir de anlamazsa, şerir gelip onun yüreğinde ekilmiş olanı kapar. Yol kenarına ekilmiş olan budur. [20] Kayalıklar üzerine ekilmiş olan da odur ki, sözü işitir, ve hemen sevinçle alır; [21] fakat kendisinde kök yoktur, ancak bir zaman içindir; ve sözden dolayı sıkıntı ve eza olunca, hemen sürçer. [22] Ve dikenler arasına ekilmiş olan da odur ki, sözü işitir; dünyanın kaygısı, ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar, ve söz semeresiz olur. [23] İyi toprak üzerine ekilmiş olan da şudur ki, sözü işitir, anlar, ve gerçekten semere verir, bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı otuz kat yapar.
[24] İsa onların önüne başka bir mesel koyup dedi: Göklerin melekûtu, tarlasına iyi tohum eken bir adama benzer; [25] fakat adamlar uyurken, onun düşmanı gelerek buğdayların arasına delice ekip gitti. [26] Ve ekin büyüyüp semere verdiği zaman, deliceler de göründü. [27] Ve ev sahibinin hizmetçileri gelip ona dediler: Efendi, sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? öyle ise, delice nereden oldu? [28] Ve hizmetçilere: Bunu bir düşman yapmıştır, dedi. Hizmetçiler de ona: Öyle ise, ister misin, gidip onları toplıyalım? dediler. [29] Fakat o dedi: Hayır, belki deliceleri toplarken, onlarla beraber buğdayı da sökersiniz. [30] Hasada kadar bırakın, ikisi beraber büyüsün; hasat vaktinde ben orakçılara diyeceğim: Önce deliceleri toplayın, ve yakmak için onları demet yapın; fakat buğdayı ambarıma toplayın.
[31] İsa onların önüne başka bir mesel koyup dedi: Göklerin melekûtu, bir adamın alıp tarlasına ektiği bir hardal tanesine benzer, [32] o tane ki, bütün tohumların gerçi en küçüğüdür; fakat büyüyünce, sebzelerden daha büyüktür, ve ağaç olur; şöyle ki, gökün kuşları gelip onun dallarında yerleşirler.
[33] İsa onlara başka bir mesel söyledi: Göklerin melekûtu hamur mayasına benzer; bunu bir kadın almış ve üç ölçek un içine, hepsi mayalanıncıya kadar gizlemiştir. [34] İsa bütün bu şeyleri halka mesellerle söyledi; ve onlara meselsiz hiç bir şey söylemezdi;
Göklerin melekûtu tarlada saklı bir hazineye benzer. Onu bir adam bulup gizledi; ve sevinçle gitti, bütün varını satıp o tarlayı satın aldı.
[45] Yine, göklerin melekûtu güzel inciler arıyan bir tacire benzer; [46] ve o, değeri büyük bir inci bularak gitti, bütün varını satıp inciyi satın aldı.
[47] Yine, göklerin melekûtu denize atılan ve her çeşitten toplıyan bir ağa benzer; [48] dolduğu zaman, onu kıyıya çektiler, ve yere oturup iyileri kaplara koydular, fakat kötüleri dışarı attılar. [49] Dünyanın sonunda böyle olacaktır; melekler gelip kötüleri salihlerin arasından ayıracaklar; [50] onları fırın ateşine atacaklar; orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.
[10] Ve İsa halkı yanına çağırıp onlara dedi: Dinleyin ve anlayın; [11] ağza giren şey insanı kirletmez; fakat ağızdan çıkan şeydir ki, insanı kirletir. [12] O zaman şakirtler gelip ona dediler: Biliyor musun ki, Ferisiler bu sözü işitince, gücendiler? [13] Fakat İsa cevap verip dedi: Semavî Babamın dikmediği her fidan kökünden sökülecektir. [14] Onları bırakın; onlar körlerin kör kılavuzlarıdır; eğer kör körü yederse, her ikisi de çukura düşer. [15] Ve Petrus ona cevap verip dedi: Bize bu meseli anlat. [16] Ve İsa dedi: Siz de mi hâlâ anlayışsızsınız? [17] Anlamıyor musunuz ki, ağza giren her şey karna geçer, ve mecraya atılır? [18] Fakat ağızdan çıkan şeyler yürekten çıkar, ve insanı onlar kirletir. [19] Çünkü kötü düşünceler, katiller, zinalar, fuhuşlar, hırsızlıklar, yalan şehadetler, küfürler yürekten çıkar. [20] İnsanı kirleten şeyler bunlardır; fakat yıkanmamış ellerle yemek insanı kirletmez.
[10] Bu küçüklerden birini hor görmekten sakının; zira size derim ki, göklerde onların melekleri daima göklerde olan Babamın yüzünü görürler. [11] Size nasıl görünür? Bir adamın yüz koyunu olsa, ve onlardan biri yolunu şaşırsa, doksan dokuzu bırakıp dağlara gitmez, ve yolunu şaşıranı aramaz mı? [12] Eğer onu bulacak olursa, doğrusu size derim: Yolunu şaşırmıyan doksan dokuz için sevindiğinden ziyade onun için sevinir. [13] Böylece bu küçüklerden birinin helâk olması göklerdeki Babanızın muradı değildir. [14] Eğer kardeşin sana karşı günah işlerse, git, yalnız onunla senin aranda kabahatini kendisine göster; seni dinlerse, kardeşini kazandın.
[23] Ve hesap görmeğe başladığı zaman, kendisine on bin talant borçlu biri getirildi. [24] Fakat onun ödemeğe bir şeyi olmadığı için, efendisi onun ve karısının, çocuklarının, ve bütün malının satılmasını ve borcun ödenmesini emretti. [25] İmdi kul yere kapandı, ve ona secde kılarak dedi: Efendi, bana karşı sabırlı ol, ve sana hepsini ödiyeceğim. [26] Ve bu kulun efendisi acıyarak onu salıverdi; kendisine borcunu bağışladı. [27] Fakat o kul dışarı çıkıp kendisine yüz dinar borçlu olan bir kapı yoldaşını buldu. Onu yakaladı ve: Borcunu öde, diyerek onun boğazına yapıştı. [28] Kapı yoldaşı yere kapandı ve ona: Bana karşı sabırlı ol, ben de sana ödiyeceğim, diye yalvardı. [29] Ve o istemedi; fakat gidip borcunu ödeyinciye kadar, onu zindana attı. [30] Bu adamın kapı yoldaşları ne yapıldığını gördükleri zaman, çok kederlendiler, ve gelip efendilerine bütün olanı söylediler. [31] O zaman efendisi onu yanına çağırıp kendisine dedi: Ey kötü kul, bütün o borcu sana bağışladım, çünkü bana yalvardın. [32] Ben sana merhamet ettiğim gibi, sen de kapı yoldaşına merhamet etmeli değil miydin? [33] Ve efendisi kızıp bütün borcunu ödeyinciye kadar, onu işkence edicilerin eline verdi. [34] Eğer her biriniz kardeşine yüreklerinizden bağışlamazsanız, semavî Babam da size öyle yapar. [35] VE vaki oldu ki, İsa, bu sözleri bitirince, Galileden yola çıkıp Erden ötesinde Yahudiye sınırlarına geldi.
[1] ZİRA göklerin melekûtu ev sahibi bir adama benzer ki, sabah erken bağına rençber tutmağa çıktı. [2] Ve rençberlerle günde bir dinara uyuşup onları bağına gönderdi. [3] Ve saat üç sularında çıkıp çarşı meydanında başkalarını işsiz durur gördü. [4] Ve onlara dedi: Siz de bağa gidin, ben size hak ne ise, onu veririm. Onlar da gittiler. [5] Saat altı ve dokuz sularında yine çıktı, yine böyle yaptı. [6] Ve saat on bir sularında çıkıp işsiz duran başkalarını buldu, ve onlara dedi: Neden burada bütün gün aylak duruyorsunuz? [7] Onlar kendisine dediler: Çünkü kimse bizi tutmadı. Onlara dedi: Siz de bağa gidin. [8] Ve akşam olunca, bağ sahibi kâhyasına dedi: Rençberleri çağır; ve sonunculardan başlıyarak birincilere kadar ücretlerini ver. [9] Saat on bir sularında tutulanlar geldikleri zaman, her biri bir dinar aldı. [10] Birinciler geldikleri vakit, daha fazla alacaklarını sandılar; onlar da adam başına bir dinar aldılar. [11] Ve aldıkları zaman, ev sahibine karşı mırıldanarak dediler: [12] Bu sonuncular bir saat işlediler, ve sen onları günün ağırlığını ve sıcağını çeken bizlerle bir tuttun. [13] Fakat o cevap verip onlardan birine dedi: Arkadaş, sana haksızlık etmiyorum; sen benimle bir dinara uyuşmadın mı? [14] Kendininkini al, git; bu sonuncuya sana verdiğim gibi vermek istiyorum. [15] Malımla istediğimi yapmak bana caiz değil mi? Yoksa benim iyi olduğumu kötü gözle mi görüyorsun? [16] Böylece sonuncular birinciler, ve birinciler sonuncular olacaklardır.
[28] Fakat size nasıl görünüyor? Bir adamın iki oğlu vardı; ve birincisine gelip: Oğlum, bugün git, bağda işle, dedi. [29] O da cevap verip: İstemiyorum, dedi. Fakat sonradan nadim olup gitti. [30] Adam ikincisine gelip yine öyle dedi. O cevap verip: Ben giderim, efendim, dedi; ve gitmedi. [31] İkisinden hangisi babasının muradını yapmış oldu? Onlar: Birincisi, dediler. İsa onlara dedi: Doğrusu size derim: Vergi mültezimleri ve fahişeler Allahın melekûtuna sizden önce giriyorlar. [32] Çünkü Yahya size salâh yolunda geldi, siz ona inanmadınız; fakat vergi mültezimleri ve fahişeler ona inandılar. Ve siz onu gördüğünüz halde, ona inanmak için sonradan nadim olmadınız.
[33] Başka bir meseli dinleyin: Ev sahibi bir adam vardı, bağ dikip etrafına çit çevirdi, içinde bir mâsara kazdı, bir kule yaptı, ve onu bağcılara kiralıyıp başka memlekete gitti. [34] Meyva vakti yaklaşınca, meyvalarını almak için hizmetçilerini bağcılara gönderdi. [35] Bağcılar onun hizmetçilerini tutup kimini dövdüler, kimini öldürdüler, kimini de taşladılar. [36] O tekrar öncekilerden daha çok başka hizmetçiler gönderdi; bağcılar onlara da yine öyle yaptılar. [37] Fakat sonradan: Oğlumu sayarlar, diye, onlara oğlunu gönderdi. [38] Bağcılar, oğlu görünce, aralarında: Bu mirasçıdır; gelin, onu öldürüp mirasına konalım, dediler. [39] Ve bağcılar onu tutup bağdan dışarı attılar, ve öldürdüler. [40] İmdi, bağın sahibi geldiği zaman, bu bağcılara ne yapacaktır? [41] Onlar İsaya dediler: Bu kötü adamları kötü surette helâk edip meyvasını mevsiminde kendisine verecek olan bağcılara bağı kiralıyacaktır. [42] İsa onlara dedi: Siz kitapta: “Yapıcıların reddettikleri taş, Köşenin başı oldu; Bu, Rab tarafından oldu, Ve o, gözlerimizde şaşılacak iştir,” sözünü hiç okumadınız mı? [43] Bundan dolayı size derim, Allahın melekûtu sizden alınacak, ve onun meyvalarını yetiştirecek bir millete verilecektir. [44] Ve bu taşın üzerine düşen parçalanacak, o da kimin üzerine düşerse onu toz gibi dağıtacaktır. [45] Başkâhinler ve Ferisiler onun mesellerini işitince, kendileri için söylediğini anladılar.
[1] VE İsa cevap verip tekrar onlara mesellerle söyliyerek dedi: [2] Göklerin melekûtu, oğluna düğün yapan kırala benzer ki, [3] düğüne davetli olanları çağırmak için hizmetçilerini gönderdi. Onlar gelmek istemediler. [4] Kıral: Davetlilere söyleyin: İşte, ben ziyafetimi hazırladım, sığırlarım, besili davarlarım kesildi, her şey hazırdır; düğüne gelin, diyerek yine başka hizmetçiler gönderdi. [5] Onlar aldırış etmiyip biri kendi tarlasına, bir başkası da ticaretine gitti; [6] ve artakalanları onun hizmetçilerini tutup hakaret ettiler ve öldürdüler. [7] Fakat kıral öfkelenip ordularını göndererek bu katilleri helâk etti, şehirlerini yaktı. [8] O zaman hizmetçilerine dedi: Düğün hazırdır, fakat çağırılmış olanlar değerli değildi. [9] İmdi, dört yol ağızlarına gidin, ve kimleri bulursanız, düğüne çağırın. [10] Hizmetçiler de yollara çıktılar, ve iyi kötü kimi buldularsa, hepsini topladılar; ve düğün yeri konuklarla doldu. [11] Kıral konukları görmek için girdiği zaman, orada düğün esvabı giymemiş bir adam buldu. [12] Ve ona dedi: Arkadaş, üzerinde düğün esvabı olmıyarak buraya nasıl girdin? Ve onun dili tutuldu. [13] O vakit kıral hizmetçilerine dedi: Onun ayaklarını ve ellerini bağlayın, ve kendisini dış karanlığa atın; orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. [14] Zira çağırılanlar çok, fakat seçilenler azdır.
[32] İmdi, incir ağacından mesel öğrenin: Dalı yumuşayıp yapraklarını sürdüğü zaman, bilirsiniz ki yaz yakındır. [33] Böylece siz de bütün bu şeyleri görünce, bilin ki o yakındır, kapılardadır. [34] Doğrusu size derim: Bütün bu şeyler oluncıya kadar, bu nesil geçmiyecektir. [35] Gök ve yer geçecek, fakat benim sözlerim geçmiyecektir.
[45] Öyle ise, onlara yiyeceği vaktinde vermek için, efendisinin kendi ev halkı üzerine koymuş olduğu sadık ve akıllı hizmetçi kimdir? [46] O hizmetçiye ne mutlu ki, efendisi geldiği zaman onu böyle yapmakta bulacaktır. [47] Doğrusu size derim: Efendi bütün malları üzerine onu koyacaktır. [48] Fakat eğer o kötü hizmetçi yüreğinden: Efendim gecikiyor, der; [49] kapı yoldaşlarını dövmeğe, ve sarhoşlarla beraber yiyip içmeğe başlarsa, [50] o hizmetçinin efendisi beklemediği bir günde ve bilmediği bir saatte gelecek, [51] ve onu iki parça edecek, ve onun payını ikiyüzlüler ile verecektir; orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacak.
[1] Ozaman göklerin melekûtu, kandillerini alıp güveyi karşılamağa çıkan on kıza benziyecektir. [2] Onlardan beşi akılsız, beşi akıllı idi. [3] Çünkü akılsızlar kandilleri aldıkları zaman, yanlarına yağ almadılar. [4] Akıllılar ise, kandilleri ile beraber kaplarında yağ aldılar. [5] Fakat güvey gecikince, hepsine uyku bastı, ve uyudular. [6] Ve gece yarısı bir çığlık oldu: İşte güvey, karşılamağa çıkın! [7] O zaman kızların hepsi kalkıp kandillerini tazelediler. [8] Ve akılsızlar akıllılara dediler: Bize yağınızdan verin, çünkü kandillerimiz sönüyor. [9] Akıllılar cevap verip dediler: Belki bize ve size yetişmez; daha iyisi, satıcılara gidin, kendiniz için satın alın. [10] Ve onlar satın almağa gittikleri zaman, güvey geldi; hazırlıklı kızlar onunla beraber düğüne girdiler; ve kapı kapandı. [11] Obir kızlar da sonradan gelip: Ya Rab, ya Rab, bize aç, dediler. [12] Fakat o cevap verip dedi: Doğrusu size derim, sizi tanımıyorum. [13] O halde uyanık durun, zira siz günü ve saati bilmezsiniz.
[14] Çünkü o, başka bir memlekete giderken hizmetçilerini çağırıp mallarını onlara teslim eden bir adam gibidir. [15] Birine beş, birine iki, birine de bir talant olarak, kabiliyetine göre her birine ayrı ayrı verdi; ve yola çıktı. [16] Beş talant alan hemen gidip onlarla ticaret etti, beş talant daha kazandı. [17] İkiyi alan da böylece iki talant daha kazandı. [18] Biri alan ise, gidip toprağı kazdı, efendisinin parasını sakladı. [19] Ve uzun bir zaman sonra, bu hizmetçilerin efendisi geldi, ve onlarla hesap gördü. [20] Beş talant alan gelip beş talant daha getirerek dedi: Efendi, bana beş talant verdin; işte, ben beş talant daha kazandım. [21] Efendisi ona dedi: Aferin, iyi ve sadık hizmetçi; sen az şeyde sadık oldun, seni çok şeyler üzerine koyacağım; efendinin şenliğine gir. [22] İki talant alan da gelip dedi: Efendi, bana iki talant verdin; işte, ben iki talant daha kazandım. [23] Efendisi ona dedi: Aferin, iyi ve sadık hizmetçi; sen az şeyde sadık oldun, seni çok şeyler üzerine koyacağım; efendinin şenliğine gir. [24] Ve bir talant almış olan da gelip dedi: Efendi, ben senin ekmediğin yerden biçer, ve saçmadığın yerden devşirir, sert bir adam olduğunu bilirdim. [25] Ve korktum, gidip toprakta senin talantını sakladım; işte, malın sende! [26] Fakat efendisi cevap verip ona dedi: Kötü ve tembel hizmetçi, benim ekmediğim yerden biçtiğimi, saçmadığım yerden devşirdiğimi bilirdin. [27] Paramı bankacılara vermen gerekti; gelince malımı faizile geri alırdım. [28] Bundan dolayı, talantını ondan alıp on talantı olana verin. [29] Çünkü her kimin varsa, ona verilecektir ve ona artırılacaktır; kimin yok ise, elinde olanı bile alınacaktır. [30] Ve yaramaz hizmetçiyi dış karanlığa atın; orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.